Rpg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rpg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Rol Yapma Oyunu


Öyle anlamsız ve boş şeyler karalamak istiyorum ki, yazdıklarımdan mana aramak isteyen zihinler yazılarıma sadece parşomenlerden anlam yüklesin, ilk günahkarımı kılıcımın kınından çıkan tiz sesiyle aniden öldürdükten sonra kendi kendime yarattığım canavarıma odaklandım, en ufak pişmanlık hissetmiyor aksine gülebiliyordum, çünkü kendi cehennemimin adaletini sağlama vazifesini üstlenmiştim.

Şimdi o tanrılar beni ve diğer seçilmişleri kutsadı ve arkamıza rüzgarı verdi, ilerledikçe önümüzü daha rahat görebiliyor ve bizi neyin beklediğini çok rahat anlıyorduk, kılıçlarımızın parlaklığı karanlık ve çürük ceset kokuşmuş labirentlerde gezerken ölüleri bile uykusundan uyandırabilicek bir ihtişamla lahitlerden yansıyor ve kasvetli ölüleri bile derin uykularında rahatsız ediyordu.



O sessiz ve ölü bedenler hareketsiz gözleriyle bizi takip edip efendilerine karanlıkta fısıldıyorlardı, meleklerin bizi kutsadığı bu yolda sadece iyiliğe hizmet eden neferlerdik, her birimizin kaderi farklı ama amacı ortaktı, cehennemimizde kendi adaletimizi ve düzenimizi sağlamak.

Parşomenler melekler tarafından yazılmış kaderimiz ortak belirlenmişti, puslu ve karanlık yollarda kılıcımızın ışığıyla yön buluyor ve hissetmeyen vücudumuzda taşıdığımız çelik kaplama zırhın ağırlığıyla yönümüzü zar zor bulmaya çalışıyorduk, seçilmiş olduğumuz için yanımızda yaverlerimiz vardı, onlarda bize yardım edip bu anlamsız savaşta tanrılara küstahça atıfta bulunuyor ve sizin yarım bıraktığınız işi biz bitireceğiz diye yeminler ediyorlardı.

Bulutlu ve bol sisli yağmur ormanlarından geçerken, günahkar yamyamların ve kurbanlarının tiz çığlıkları kulaklarımızda yankılanıyor, umarsızca sapkın yanılgılar yüzünden kurban verilen insanların kanlarından yapılmış bir göletin üstünden yürüyor ve etrafımızdaki hayaletlerin anlamsız yakarış ve çığlıklarıyla çevremizdeki vahşetin boyutunu daha iyi anlıyorduk.

Sapkınlığın ve cinnetin ortasında kapana kısılıp, etrafımızda ki büyücülerin anlamsız mırıldanışlarına kulak asmadan gölgeleri bir bir kesip geçiyorduk, cehenneme ulaşan kulenin merdivenlerinden yorgun adımlarla çıkarken etrafa yayılan sıcaklık magma kalıntıları gibi derin yaralarımızı yakıyor ve görüş açımızı dahada zorlaştırıyordu.


Harap edilmiş kiliselerin üzerinden geçerken aslında inancımızı yerlerde çiğniyor ve şeytanın binbir türlü yüzünü aynı anda görüyorduk, kırılmış kılıcımızın üstünde bir sürü günahkarın adı kanlı harflerle yazıyor fakat zırhımızın üzerlerindede imzalarını taşıyorduk, öldürdüğümüz günahkar ve şeytanın bekçilerinin ruhlarını Odin'e belki Zeus'a hediye olarak gönderiyorduk.

Şeytanımızı yendiğimizde yeryüzüne düşen bir melekten bu hikayeyi anlatan parşomenimizi aldık ve böylece rol yapma oyunumuz sona erdi, umarım herkes kendi şeytanını bir gün alt eder benim gibi sabahın köründe ilham alarak saçmalamaz, en başta Blizzard kendi alter egosu Diablo 3'ü hak ettiği yere getirmeli, zira bu yazıyı yazarken Diablo 2'den fazlasıyla feyz aldım.





İzleyiciler